Ortodoksluk
Turkish Flowers of Orthodoxy 2
ORTHODOX CHRISTIANITY – MULTILINGUAL ORTHODOXY – EASTERN ORTHODOX CHURCH – ΟΡΘΟΔΟΞΙΑ – SIMBAHANG ORTODOKSO NG SILANGAN – 东正教在中国 – ORTODOXIA – 日本正教会 – ORTODOSSIA – อีสเทิร์นออร์ทอดอกซ์ – ORTHODOXIE – 동방 정교회 – PRAWOSŁAWIE – ORTHODOXE KERK - නැගෙනහිර ඕර්තඩොක්ස් සභාව – СРЦЕ ПРАВОСЛАВНО – BISERICA ORTODOXĂ – GEREJA ORTODOKS – ORTODOKSI – ПРАВОСЛАВИЕ – ORTODOKSE KIRKE – CHÍNH THỐNG GIÁO ĐÔNG PHƯƠNG – EAGLAIS CHEARTCHREIDMHEACH – ՈՒՂՂԱՓԱՌ ԵԿԵՂԵՑԻՆ / Abel-Tasos Gkiouzelis - https://gkiouzelisabeltasos.blogspot.com - Email: gkiouz.abel@gmail.com - Feel free to email me...!
♫•(¯`v´¯) ¸.•*¨*
◦.(¯`:☼:´¯)
..✿.(.^.)•.¸¸.•`•.¸¸✿
✩¸ ¸.•¨
Ortodoksluk
Ortodoksluk
Ortodoksluk - Videolar
<>
Meryem
‘‘İşte, bundan böyle bütün kuşaklar beni mutlu sayacak.’’ (Luka 1:48)
Kilise iki bin yıl boyunca Meryem Ana’nın anısını tüm Hristiyanların ilk örneği – Mesih’te nasıl olmamız gerektiğinin örneği – olarak korumuştur. Meryem gerçekten saf ve Tanrı’ya kayıtsız şartsız itaatkârdı. Kilise geleneğine göre Meryem hayatı boyunca bakire kalmıştır (bkz. Matta 12:46-50 notu). Yaşam boyu bakirelik tüm Mesih İmanlılarının izlemesi gereken bir örnek olmasa da, Meryem’in ruhsal saflığı, Tanrı’ya gönülden bağlılığı kesinlikle örnek alınmalıdır.
Meryem, İsa Mesih’i kabul eden ilk insan olması bakımından da bizim için örnektir. Meryem Mesih’i fiziksel olarak karnında taşıdığı gibi, şimdi de tüm Hristiyanlar Tanrı’yı ruhsal olarak içlerinde taşıma ayrıcalığına sahiptirler. Tanrı’nın lütfu ve merhameti sayesinde arınır ve O’na benzememiz için güçlendiriliriz.
Meryem’e verdiğimiz onur aynı zamanda İsa’nın kim olduğuna ilişkin görüşümüzü de ifade eder. İlk zamanlardan beri kilise onu Tanrı’nın Annesi (Grekçe Theotokos, sözcük anlamıyla “Tanrı Doğuran”) olarak adlandırmıştır ki bu da Oğlunun hem tamamen insan hem de tamamen Tanrı olduğunu gösteren bir unvandır. Annesi olarak Meryem, İsa’nın insan doğasının kaynağıydı; hem de rahminde taşıdığı Kişi aynı zamanda ebedi Tanrı’ydı.
Bu nedenle, karakteri ve özellikle Tanrı’nın kurtuluş planındaki rolü nedeniyle, Hristiyanlar Meryem’i azizlerin ilki olarak uygun bir şekilde onurlandırırlar. Başmelek Cebrail ona hitaben yaptığı konuşmada bu onuru dile getirmiştir: “Selam, ey Tanrı’nın lütfuna erişen kız! Rab seninledir” (Luka 1:28). Bu selamlama, Meryem’i onurlandırmak için Tanrı’nın Kendisinin seçtiğini açıkça gösterir. O sırada Vaftizci Yahya’ya altı aylık hamile olan akrabası Elizabet’i ziyarete gittiğinde, Meryem’in ayrıcalıklı konumu bir kez daha onaylanmış oldu. Elizabet Meryem’i şu sözlerle karşıladı: “Kadınlar arasında kutsanmış bulunuyorsun, rahminin ürünü de kutsanmıştır! Nasıl oldu da Rabbim’in annesi yanıma geldi?”. (Luka 1:42-43). Ve Meryem’in kendisi, Kutsal Ruh’un esinlemesiyle, tarih boyunca kendisine verilecek onuru önceden bildirmiştir:‘‘İşte, bundan böyle bütün kuşaklar beni mutlu sayacak.’’ (Luka 1:48)
Bu nedenle Ortodoks Kilisesi, Tanrı’nın açık niyetine itaat ederek Meryem’i ikonalarla, ilahilerle ve özel yortu günleriyle onurlandırır. Yeryüzünde Mesih’e en yakın olan insan olarak, bizim adımıza Oğlu’na aracılık etmesi için ona yalvarıyoruz. İlk inanan ve Kilise’nin Annesi olduğundan, ondan rehberlik ve koruma dileriz. Ona hürmet ederiz – ama ona tapınmayız, çünkü tapınma yalnızca Tanrı’ya aittir.
Sabah, Akşam ve tüm dua saatlerinde, Meryem’in yaratılıştaki eşsiz yerini ifade eden bu ilahiyi söyleriz:
Yerindedir seni övmek, her zaman övülmeye layık ve lekesiz olan Tanrımızın annesi. Sen ki Heruvimlerden daha saygın ve Serafimlerden kıyaslanmaz ölçüde yücesin, sen ki Tanrı sözünü eksiksiz doğurdun. Yüceltiriz seni gerçek Tanrıdoğuran.
<>
Yeni Antlaşma Kilisesi’nde Litürji
Neredeyse tüm Kutsal Kitap öğrencileri İsrail’de litürjik bir tapınma olduğunun farkındadır. On Emir’in verilmesinden hemen sonra (Mısırdan Çıkış 20:1-17), sunak inşa etme talimatları ortaya konmuştur (Mısırdan Çıkış 20:24-26). Daha sonra Şabat’a uyma (Mısırdan Çıkış 23:10-13), yıllık bayramlar (Mısırdan Çıkış 23:14-19) ve kutsal alandaki çeşitli sunular ve eşyalarla ilgili talimatlar gelir (Mısırdan Çıkış 25:1-40). Bunu izleyen 26-30. bölümler, Buluşma Çadırı’nın, sunağın ve dış avlunun tasarımı, kâhin giysileri ve bunların kutsanması ve günlük sunularla ilgili talimatlar gibi konuları ele alır.
Litürjik tapınma gökte de bulunur; Tanrı Musa’ya yeryüzündeki tapınma yerini “göksel şeylerin bir örneği ve gölgesi” (İbraniler 8:5; bkz. Mısırdan Çıkış 25:40) olarak yapmasını emrettiği için bu beklenen bir durumdur. Göksel tapınma, peygamberin litürji için göğe alındığını gördüğümüz Yeşaya 6:1-8 ve elçi Yuhanna’nın cennetteki litürjiye ilişkin görümünü kaydeden Vahiy 4 gibi bölümlerde açıklanmaktadır.
Yeni Antlaşma’daki litürjiyi anlamanın anahtarı, yeni antlaşmanın başlatıcısı olan Baş Kâhin Rabbimiz İsa Mesih’in işlerini anlamaktır. Mesih “sonsuza dek kâhindir” (İbraniler 7:17,21). O’nun kâhin olup da litürjik olarak hizmet etmemesi düşünülemez: “sonsuza dek” ifadesi O’nun göksel çadırda durmaksızın hizmet ettiğini gösterir. Dahası, O sadece bir kâhin değil, aynı zamanda bir litürjist olarak da adlandırılır: ”Rab’bin kurduğu kutsal yerde ve asıl tapınma çadırında görev yapan [Grekçe leitourgos, kelimenin tam anlamıyla ”litürjist”]’ (İbraniler 8:2).
Yeryüzündeki Hristiyan tapınması, tam anlamıyla Hristiyanca olabilmesi için, Mesih’in gökteki tapınmasını yansıtmalıdır.
Dahası, Mesih “daha iyi bir antlaşmanın aracısıdır” (İbraniler 8:6). Bu antlaşma nedir? Rab’bin sözleriyle, “Bu kâse kanımla gerçekleşen yeni antlaşmadır. (1.Korintliler 11:25). Tıpkı eski antlaşmadaki boğa ve tekelerin kanının Mesih’in gelecekteki kurbanının habercisi olması gibi, Efkaristiya şöleni de bize O’nun Çarmıh’ta tamamlanan ve Dirilişinde gerçekleşen yeni antlaşma sunusunun tamlığını getirir. Başkâhin olarak göksel sunakta sunduğu bu ilk ve son kez sunusu (İbraniler 7:27), Kilise’deki İlahi Litürji aracılığıyla bizim de katıldığımız bir sunudur. Bu Yeni Antlaşma Kilisesi’nin tapınmasıdır!
Kutsal Kitap’ın bu altyapısı göz önünde bulundurulduğunda, Yeni Antlaşma’nın bazı bölümleri yeni bir anlam kazanır.
1 Elçilerin İşleri 13:2: ”Bunlar Rab’be tapınıp [kelimenin tam anlamıyla. ”Rab’bin liturjisinde olup”] oruç tutarlarken Kutsal Ruh kendilerine şöyle dedi: “Barnaba’yla Saul’u, kendilerini çağırmış olduğum görev için bana ayırın.” (a) Bu iki elçinin tapınma sırasında Tanrı tarafından çağrıldığını ve (b) Kutsal Ruh’un bir litürji düzeninde konuştuğunu öğreniyoruz.
2 Elçilerin İşleri 20:7: ‘Haftanın ilk günü ekmek bölmek için bir araya toplandığımızda Pavlus imanlılara bir konuşma yaptı. Ertesi gün oradan ayrılacağı için konuşmasını gece yarısına dek sürdürdü. ” Komünyon her Pazar yapılırdı.
3 Romalılar 16:16: ”Birbirinizi kutsal öpüşle selamlayın. Bu kadim kültürde selamlama öpüşü yaygındı. Ancak “kutsal öpüş” Hristiyan litürjisinin bir unsuruydu ve Tanrı’nın insanlarının birbirleriyle barıştıklarını, böylece İsa’nın Bedenini ve Kanını barış içinde alabileceklerini ifade ediyordu.
4 Efesliler 5:14: “Uyan, ey uyuyan! Ölümden diril! Mesih sana ışık saçacak.” Bu, Efesliler yazıldığında zaten kullanılmakta olan eski bir vaftiz ilahisidir. Yeni Antlaşma dönemindeki iman ikrarı ve ilahilerin diğer örnekleri 1.Timoteos 3:16 ve 2.Timoteos 2:11-13’te görülür.
5 İbraniler 13:10: ”Bir sunağımız var ki,” Yeni Antlaşma tapınmasında sunağın devam ettiğini ortaya koyar.
6 Vahiy 1:10: ”Rab’bin gününde Ruh’un etkisinde kalarak” Birçok bilgin Yuhanna’nın Mesih’le ilgili görümünü Pazar litürjisi sırasında gördüğüne inanır, çünkü Rab ona ”yedi altın kandillik ve bunların ortasında” (Vahiy 1:13) görünmüştür. Tıpkı İbrani tapınağında olduğu gibi Hıristiyan tapınağında da kandiller bulunacaktır.
<>
14 Haziran Aziz Justin Popoviç
Chelije’li Aziz Justin Popoviç (1894-1979) Sırbistan’ın batısında yer alan Valjevo’daki Chelije Manastırı başrahibiydi. 1984 yılının baharında, ikisi de birbirinden dindar ebeveyni Spiridon ile Anastasia’nın oğlu olarak Sırbistan’ın güneyindeki Vranje kentinde Müjde Bayramı’nda (Evangelismos, yani Meleğin Doğum Müjdesi Yortusu) dünyaya geldi. Popoviç ailesi (Sırpça popoviç, pederin oğlu anlamına gelir) yedi kuşaktır ruhbanlık yaptığından, küçük Justin dünyayı ilk ruhban bir çevrede tanıdı. Vaftizinde ona Blagoje adı verildi (Blagovest, müjde veya iyi haber anlamına gelir). Dindar bir Hristiyan olarak yetiştirilen genç Blagoje, Tanrı’nın Kutsal Kilisesi’ne hizmet etmeye adanmış olarak Mesih’in önderliğindeki ruhsal yaşamı oldukça erken deneyimledi. Çocukken ailesiyle birlikte Aziz Prohor Pchinjski Manastırı’nı sıkça ziyaret etti. Yine o manastırı ziyaret ettikleri bir gün annesi Anastasia orada şefaat lütfuyla ölümcül bir hastalıktan iyileşti ve Justin, Rab’bin Aziz Prohor aracılığıyla tezahür eden mucizevi gücüne ilk elden tanık oldu.
Blagoje ilkokulda çok çalışkan ve başarılı bir öğrenciydi. En büyük tutkusu olan Kutsal Kitap’ı on dört yaşında ayrıntılı olarak okumaya ve üzerinde derinlemesine düşünmeye başladı. Hayatının geri kalanında her gün üç bölümü yeniden okuyacak biçimde Yeni Ahit’i defalarca pekiştirdi ve hayatına yedirdi. 1905’te ailesinin geleneğini takip ederek Belgrad’daki Aziz Sava Ruhbanlık Fakültesi’nde dokuz yıl süren dinî eğitim programına başladi. 20. yüzyılın başlarında Belgrad’daki Aziz Sava Okulu, Ortodoks dünyasında asetizmin kutsal merkezi ve aynı zamanda eğitim kalitesi yüksek bir kurum olarak epey tanınmaktaydı. Orada eğitim veren birçok ünlü profesörlerin arasında Aziz Nikolay Velimiroviç de vardı ve Blagoje’nin hayatındaki en etkili tek kişi olacaktı. Blagoje, öğretmeni Aziz Nikolay’dan Rab Mesih’teki rusal yaşamın erdemlerini, Kilise’nin büyük pederlerinin eğitsel dehasını ve ömemli felsefi ve teolojik sorunlarını araştırmak için gereken ruhsal ve entelektüel çabayı öğrendi. Sonunda, Rab’be yürekten bağlı bu iki ruhani deha birlikte gerçek bir Ortodoks yaşam bakışı sağladı ve bu da onları modern zamanlarda Sırp Ortodoks Kilisesi’nin en büyük iki ismi hâline getirdi.
1914’te, yirmi yaşındaki Blagoje, Belgrad’daki dokuz yıllık eğitimini tamamladı. O günlerde tek bir arzusu vardı: Ömrünün geri kalan günlerinde Rab’bin hakikatine daha yakın olmak ve bunun için de O’nun kutsal tapınağını ziyaret etmek (Mezmurlar 26:4). Doğruluğa duyduğu bu açlık onu derhâl harekete geçirirken, Blagoje hayatını radikal bir kararla manastır hayatına adamak istedi. Ancak 1914’te Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi ve ebeveyninin hastalanması nedeniyle bu kararını gerçekleştirmeyi ertelemek durumunda kaldı. Birinci Dünya Savaşı’nın başlarında gönüllü sağlık görevlisi olarak hizmet etti. Ne yazık ki bu görevdeyken 1914 kışında tifüse yakalandı ve Nish’teki bir hastanede bir aydan fazla yattı. Derken ruhunda savaşın bıraktığı derin izlerle nihayet keşiş oldu. Çok geçmeden Rusya’nın Petrograd kentine gitti. Burada genç Keşiş Justin kendini Ortodoksluğa ve manastır hayatına daha fazla adadı. Rus maneviyatına ve dindarlığına, özellikle de kırsal kesimin sıradan halkının saf imanına hayran kaldı. Daha sonra, ruhani pederi Nikolay’ın teşvikiyle Oxford’daki İlahiyat Okulu’na girdi. Orada 1916’dan 1919’a kadar yedi dönem okudu, fakat “Dostoyevski’nin Felsefesi ve Dini” başlıklı doktora tezi kabul edilmediğinden diploma alamadı. Nihayetinde, Justin savaş bittikten sonra Belgrad’a döndü ve Srem Karlovac’taki ilahiyat okulunda öğretmen oldu. Ortodoks Kilisesi azizlerinin tüm yaşamlarını modern Sırpçaya çevirmeye başladı. 1919 Eylül’ünde Atina’daki Rum Ortodoks İlahiyat Okulu’na girdi ve doktorasını tamamlamak için orada iki yıl eğitim aldı. Rum Ortodoks kültür mirasından manevi olarak yararlanmak için Yunanistan’ın kırsal bölgelerini dolaştı. 1920’de diyakoz olarak atandı ve Kilise’nin litürjik yaşamının başka bir yönünü, ibadet hizmetinde liderliği deneyimledi. Ruhsal olarak olgunlaştıkça ünü tüm Yunanistan’a yayıldı.
Mayıs 1921’de Karlovac’a döndü ve öğretmenlik görevine Ruhban Okulu’nda devam etti. Bir yıl sonra, 1922’de Vaftizci Yahya’nın Başının Kesilmesi Bayramı’nda, Patrik Hazretleri Dimitrije tarafından rahip olarak atandı. Giderek artan ününe rağmen alçakgönüllülüğünü koruması insanları cezbetti. Sadece öğrenciler değil, aynı zamanda farklı mesleklerden birçok insan itiraf, tavsiye ve ruhsal şifa için onu ziyaret etmeye başladı.
1923 yılında Peder Justin bir Ortodoks dergisi olan Christian Life’ın editörü oldu ve Oxford’da haksızlık edilen ilk doktora tezi “Dostoyevski’nin Felsefesi ve Dini” bu dergide yayınlandı. Üç yıl sonra, 1926’da, ikinci doktora tezi, “Mısırlı Aziz Makarios’ta Kişi ve Bilgi Sorunu” Atina’da Yunanca yayınlandı. Peder Justin artık kendini modern bir Kilise Babası olarak geliştirme yolundaydı.
1931’de, Prizren’deki İlahiyat Akademisi’nde profesör olarak görev yaptı. Sırpların, ana dillerinde Ortodoks inancının tam ve eksiksiz bir anlatımına sahip olmasına yardımcı oldu. Bu çabaları sonucu Sava İlahiyat Fakültesi’nde Dogmatik Profesör olarak onurlandırıldı. Kitaplarında insanlığın düşkün durumu ve özellikle Batı Avrupa’nın dini ve laik yaşamının budalalıkları hakkında gerçeği söylemekten asla korkmadı. İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar Belgrad’da Dogmatik Profesör unvanını taşıdı. Ne var ki yeni kurulan komünist ve ateist rejimin nezdinde artık aydınları İsa Mesih’e yaklaştıran Peder Justin gibi gayretli bir Hıristiyana yer yoktu. Peder Justin diğer birkaç öğretmenle birlikte Belgrad’daki üniversiteden atıldı ve onlara bir daha geri dönmemeleri söylendi. Böylece, büyük rahip Dr. Justin Popoviç’in Belgrad’daki üniversite öğretim kariyeri sona ermiş oldu.
Belgrad’dan sürgün edildikten sonra iki yıl boyunca, münzevi Justin, Sırbistan’daki çeşitli manastırlarda yaşadı ve 14 Mayıs 1948’de Lelich Köyü yakınlarındaki Chelije Manastırı’na girdi.
Aziz Justin, 25 Mart 1979’da, doğum günü olan Müjde Bayramı’nda Rab’bin huzurunda dünyaya gözlerini yumdu. Dünyanın birçok yerinden gelen yüzlerce dindar insanın katıldığı büyük bir cenaze töreninden sonra, Chelije Manastırı’nın ana kilisesinin arkasına defnedildi. Şefaatleri üzerimizde olsun…
<>
Matta’nın 2. Pazarι
Romalılar 2. Bölüm
9-10Başta Yahudi’ye, sonra Yahudi olmayana olmak üzere, kötülük yapan her insana sıkıntı ve elem verecek; yine başta Yahudi’ye, sonra Yahudi olmayana olmak üzere, iyilik yapan herkese yücelik, saygınlık ve esenlik verecektir. 11Çünkü Tanrı insanlar arasında ayrım yapmaz.
12Kutsal Yasa’yı bilmeden günah işleyenler Kutsal Yasa olmadan da mahvolacaklar. Kutsal Yasa’yı bilerek günah işleyenler de bu Yasa’yla yargılanacaklar. 13Çünkü Tanrı katında aklanacak olanlar Yasa’yı işitenler değil, Yasa’yı yerine getirenlerdir. 14Kutsal Yasa’dan yoksun olan uluslar kendiliklerinden bu Yasa’nın gereklerini yaptıkça, Yasa’dan habersiz olsalar bile kendi yasalarını koymuş olurlar. 15Böylelikle Kutsal Yasa’nın gerektirdiklerinin yüreklerinde yazılı olduğunu gösterirler. Vicdanları buna tanıklık eder. Düşünceleri de onları ya suçlar, ya da savunur. 16Yaydığım müjdeye göre Tanrı’nın, insanları gizli suçlarından ötürü İsa Mesih aracılığıyla yargılayacağı gün böyle olacaktır.
Matta 4. Bölüm
18İsa, Celile gölünün kıyısında gezerken Petrus denen Simun ile kardeşi Andreya’yı gördü. Balıkçı olan bu iki kardeş göle ağ atmaktaydı. 19İsa onlara, «Ardımdan gelin, sizleri insan tutan balıkçılar yapacağım» dedi. 20Onlar da hemen ağlarını bırakıp O’nun ardından gittiler. 21Oradan daha ileri giden İsa, başka iki kardeşi, Zebedi’nin oğulları Yakup’la Yuhanna’yı gördü. Babaları Zebedi’yle birlikte kayıkta ağlarını onarıyorlardı. İsa onları çağırdı. 22Onlar da hemen kayığı ve babalarını bırakıp İsa’nın ardından gittiler. 23İsa, Celile bölgesinin her tarafını dolaştı. Buralardaki havralarda ders veriyor, Göksel Egemenliğin müjdesini duyuruyor, halk arasında rastlanan her hastalığı, her illeti iyileştiriyordu.
<>
Komşunuzu yargılama
Komşunuzu yargılamanın ne kadar büyük bir günah olduğunu biliyor musunuz? Gerçekten de bundan daha ağır ne olabilir? Allah, (başkasını) yargılamaktan başka neyden bu kadar nefret eder ve yüz çevirir? Pederlerin da dediği gibi, bundan daha kötü bir şey yoktur.
Yine de, insan bu denli büyük bir kötülüğe, küçük günahlarla ulaşır. Yani, komşusu hakkında küçük bir şüpheyi kabul etmekten, “Ne demiş dinlesem ne olur ki? Ben de şu bir lafı söylesem ne olur ki? Falancanın nereye gittiğini veya bir kimsenin falan yerde ne yapacağını görsem nolacak ki?” demekten başlar.
Gerçekten de akıl, kendi günahlarını bırakıp komşusunun hayatıyla meşgul olmaya buradan başlar. İnsan yargılamaya buradan ulaşır. Kınadığı şeylere de buradan düşer.
Gazzeli Peder Aziz Dorotheos
<>
25. Mezmur
Ya RAB, bütün varlığımla sana yaklaşıyorum, Ey Tanrım, sana güveniyorum, utandırma beni,Düşmanlarım zafer kahkahası atmasın!Sana umut bağlayan hiç kimse utanca düşmesin;Nedensiz hainlik edenler utansın.Ya RAB, yollarını bana öğret,Yönlerini bildir.Bana gerçek yolunda öncülük et, eğit beni;Çünkü beni kurtaran Tanrı sensin.Bütün gün umudum sende.Ya RAB, sevecenliğini ve sevgini anımsa;Çünkü onlar öncesizlikten beri aynıdır.Gençlik günahlarımı, isyanlarımı anımsama,Sevgine göre anımsa beni,Çünkü sen iyisin, ya RAB.RAB iyi ve doğrudur,Onun için günahkârlara yol gösterir.Alçakgönüllülere adalet yolunda öncülük eder,Kendi yolunu öğretir onlara.RAB'bin bütün yolları sevgi ve gerçeğe dayanır Antlaşmasındaki buyruklara uyanlar için.Ya RAB, adın uğruna Suçumu bağışla, çünkü suçum büyük.Kim RAB'den korkarsa,RAB ona seçeceği yolu gösterir.Gönenç içinde yaşayacak o insan,Soyu ülkeyi sahiplenecek.RAB kendisinden korkanlarla paylaşır sırrını,Onlara açıklar antlaşmasını.Gözlerim hep RAB'dedir,Çünkü ayaklarımı ağdan O çıkarır.Halime bak, lütfet bana;Çünkü garip ve mazlumum.Yüreğimdeki sıkıntılar artıyor,Kurtar beni dertlerimden! Üzüntüme, acılarıma bak, Bütün günahlarımı bağışla!Düşmanlarıma bak, ne kadar çoğaldılar,Nasıl da benden nefret ediyorlar!Canımı koru, kurtar beni!Hayal kırıklığına uğratma, çünkü sana sığınıyorum!Dürüstlük, doğruluk korusun beni,Çünkü umudum sendedir.Ey Tanrı, kurtar İsrail'iBütün sıkıntılarından!
<>
Vicdanın gücü
Elçi Pavlus, bugünkü Elçisel okumada vicdanın rolü ve değeri hakkında konuşuyor. Tanrı’nın iradesini tanıma fırsatı bulamamış insanlar için (çünkü yaşam koşulları buna izin vermemiştir) vicdanın sesi işler ve onları doğuştan gelen bir şekilde iyilik yapmaya yönlendirir. Hepimizin içinde doğuştan var olan bu vicdan sesini nasıl kullandıkları ve ona nasıl karşılık verdikleri, Tanrı’nın onları “Yargı Günü”nde nasıl yargılacağını belirleyecektir.
Ahlâk yasasının bilgisi
Kilise’mizin vicdan yasası hakkındaki öğretişi oldukça dikkat çekicidir. Aziz Nektarios şöyle ifade eder: “Vicdan, ruhun sahip olduğu ahlâk yasasının bilincidir. Bu bilinç sayesinde kişi eylemleri iyi ve kötü olarak ayırt edebilir ve onların niteliğini tarafsız bir şekilde yargılayabilir; iyiyi onaylayıp kötüyü mahkûm eder. Ruh, vicdanı doğuştan taşır. Yani, neyin adil neyin adaletsiz, neyin iyi neyin kötü, neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırt edebilme yetisine sahiptir. Bu doğuştan gelen güç, Tanrı tarafından ruhun İlahi iradeyi tanıması ve onunla bütünleşmesi için verilmiştir. Bu İlahi armağanın amacı, vicdanı bozulmaz ve ebedî bir ahlâk yasası olarak ortaya koyar. Bu yasa, Tanrı’ya karşı tam bir güven ve itaat talep eder…”
Aziz Nektarios, iyi vicdan ile kötü vicdanı açıkça ayırt eder: “Ruh, hiçbir haksızlık yapmadığının ve ahlâk yasasını çiğnemediğinin bilincindeyse sevinir, huzur bulur ve bayram eder. Bu durum, ruhun iyiliğe olan doğuştan arzusunun bir kanıtıdır. Bu yüzden adalet ve hakikatte sevinç duyar, ancak haksızlık ve yalan karşısında kederlenir. Temiz vicdan, erdem, iyilik, adalet, hakikat ve birçok insanın kurtuluşu için çaba harcayan ruha (insana) verir…”
Kendi iradesinden vazgeçmek
Peki, içinde iyi bir vicdan nasıl elde edilir? Cevabı Münzevi Aziz Markos verir: “Temiz vicdan, dua ile kazanılır. Saf dua ise vicdanla olur. Ve dua ile vicdan, doğal olarak birbirine ihtiyaç duyar” (Evergetinos, cilt III).
Temiz vicdanın aksine, ahlâk yasasını reddedenin kötü vicdanı korkunç bir zorbalığa dönüşür. Günah işleyen bir ruh için vicdanın isyanı ve yargısı kadar korkunç bir şey yoktur. Vicdanın mahkemesi tarafsız ve çok serttir. Vicdanı tarafından sorgulanan insan en mutsuz olandır.
Kutsal Dağlı (Aynorozlu) Aziz Païsios şöyle vurgular: Kötü vicdan, “İlahi ahlâk yasasını reddeden ve kendi iradesinin, kendi benliğinin egemenliğini isteyen kişiye aittir. Karanlıklaşmış bir zihin ve günahın egemenliğiyle bozulmuş vicdan, artık ahlâk yasasının ihlaline karşı yükselmez ya da itiraz etmez, çünkü hem yasayı hem de Yasa koyucuyu reddetmiştir. Günah, ruhunun gözlerini karartmış, böylece ahlâk yasasının ışığını, gerçeğin ışığını göremez. Ruhunun kulaklarını sağır etmiş, böylece Tanrı’nın Sözünü duymaz. Zihnini karartmış, algılayamaz hale getirmiş ve kalbini taşlaştırarak vicdan azabı hissetmemesini sağlamıştır. Böyle bir kişinin vicdanı katılaşmıştır. Kötü vicdan sahibi kişi kötülük içinde yaşar, kötü düşünür, kötülük arzulayıp yasadışılık işler…” (Aziz Paisios’un Sözleri 1.cilt).
“Vicdanı huzurlu olmak kadar tatlı bir şey yoktur. İçinde kanatlar hissedersin; uçarsın!” diye devam eder Aziz Paisios. Haydi, Tanrı’nın iradesine uyarak, dua ve tövbe içinde yaşayarak bu iyi vicdanı içimizde geliştirmek için çaba gösterelim ki, onun meyveleri kurtuluşumuzun teminatı olsun.
Arhimandrit E. Oik. Foni Kiriou (Rabbin Sesi) 25 no’lu metinden alıntılanarak tercüme edilmiştir 22 Haziran 2025 Pazar
<>
8 Temmuz Büyük Şehit Aziz Prokopios
“Kudüs’te Hıristiyan bir babadan ve pagan bir anadan, Neanias ismiyle doğdu. Babasının ölümünden sonra annesi onu tamamen Roma putperestliği ruhu ile yetiştirdi. Büyüdüğünde, İmparator Diokletian onu gördü ve ondan öyle hoşnut oldu ki saraya aldırıp orduda görev verdi. Bu fena İmparator Hıristiyanlar için bir zulüm başlattığında, Neanias’ı bir grup asker ile birlikte İskenderiye’ye gitmesi ve oradaki Hıristiyanları yok etmesi için görevlendirdi. Fakat yolda, Saul’e olan şeyin bir benzeri de Neanias’ın başına geldi. Sabah saat üçte şiddetli bir deprem meydana geldi, Rab İsa ona göründü ve şöyle söyledi: ‘Nereye gidiyorsun Neanias? Kime isyan ediyorsun?’. Neanias büyük bir korku ile cevapladı: ‘Siz kimsiniz, Efendim? Sizi tanıyamıyorum.’. O anda kristal gibi parlak bir Haç gökyüzünde belirdi ve Haç’tan ses geldi: ‘Ben İsa’yım. Allah’ın Çarmıh’a gerilmiş Oğlu.’. Rab devam etti: ‘Bu gördüğün işaretle birlikte, düşmanlarına galip gel. Benim barışım seninle olsun.’. Bu olay Neanias’ın hayatını tamamıyla değiştirdi. Gördüğü Haç gibi bir Haç’ı taşımaya niyetlendi ve Hıristiyanlara saldırmak yerine askerleriyle birlikte Kudüs’e saldıran Agarianlara karşı mücadele yürüttü. Kudüs’e zaferle girdi ve annesine bir Hıristiyan olduğunu söyledi. Mahkemeye getirildi, sadece Kralı Mesih’in askeri olduğunu göstererek ordu kemerini ve kılıcını çıkartıp yargıcın önüne koydu. Sert işkenceden sonra hapse atıldı. Orada Mesih Efendimiz ona tekrar göründü ve onu vaftiz edip Prokopios adını verdi. Bir gün on iki kadın onun hücresinin penceresine gelip, ‘Biz de Mesih’in hizmetkârlarıyız’ dediler. Bunun için tutuklandıklarından dolayı aynı hapishaneye atılmışlardı. Aziz Prokopios onları Hıristiyan inancı hakkında bilgilendirdi ve dikkatle şehitlik tacını almaları için hazırladı. Sonra bu on iki kadın da çok kötü işkenceye uğradı. Onların acılarını ve cesaretlerini görerek Prokopios’un annesi Mesih’te imana geldi. Sonrasında bu on üçü ölüme gönderildi. Aziz Prokopios idama götürüldüğünde, ellerini Doğu’ya kaldırarak fakirler ve muhtaçlar, dullar ve sefiller, özellikle de kutsal Kilise’nin büyümesi, yayılması ve Ortodoksluğun zamanın sonuna kadar parlaması için dua etti. Göklerden duasının duyulduğuna dair teminat alınca da sevinçle kılıcın altına gitti ve Efendisi’ne, sonsuz sevince kavuştu. Aziz Prokopios Filistin Kayseri’sinde onurla acı çekti ve 8 Temmuz 303 yılında, şeref çelengi ile taçlandırıldı.” (Prologue)
<>
<>
Şeytan, kendileri tarafından yönlendirilenleri sever, çünkü onlar kendi yıkımlarına hazırlanarak onun ortakları olurlar. Aziz Abba Dorotheos
<>
Novgorod başpiskoposu Aziz John, bir iblisle Kudüs'e gitti (Synaxaristis, 7 Eylül).
Ὄptina'lı Starets Antoniou'nun Hayatı'nda şöyle bahsediliyor: "Bir zamanlar iki toprak sahibi Yaşlıyı ziyaret etti. İçlerinden biri "liberal"di, şüpheciydi. Onlar konuşurken, Novgorod başpiskoposu St. John'un bir iblisle Kudüs'e gittiğine dair anlatılanların doğru olup olmadığı konusundaki şüphesini dile getirdi (Synaxarist, 7 Eylül).
- İnsan böyle şeylere inanamaz, diye bitirdi.
Elbette, diye cevapladı Yaşlı, öğretici bir şekilde.
Geçmişte kutsal iblislerin binmesi bir gelenekti, şimdi ise iblisler bazı Rus aristokratlarına biniyor.
Ve bunu söyleyen Yaşlı, acı bir şekilde gülümsedi. Bu sözler dinleyicisini derinden etkiledi.
Aniden konuşmayı bıraktı, yere yığıldı ve ardından gözyaşlarına boğuldu. Arkadaşı onları yalnız bırakmak için hemen odadan çıktı. Yaşlı ile bu adam arasında ne konuşulduğu bilinmiyor. Ancak daha önce bu kadar özgürce konuşan ziyaretçinin gözlerindeki yaşlar, Yaşlı'nın sözlerinin onun kalbini nasıl etkilediğini gösteriyordu. Ve daha sonra eski havasına ne kadar kavuşmaya çalışsa da, bir saatten fazla bir süre boyunca gözleri yaşlıydı.
<>
Dua ve itiraf
Aynoroz'a birkaç düzine kez giden genç bir koruyucu, kendisinin zaten "Cennette kurtulduğuna" inanarak, Aynorozlu Peder Nikon'a gidip sordu:
-Yaşlı, ben Aynoroz'a gittim, ayinlere katıldım, birçok manastırı ziyaret ettim.
Peki bu kurtuluş nasıl bir şeydir?
Baba, kibrin ruhunu anlayarak cevap verdi:
- Peki tam olarak neden endişeleniyorsun?
- Ruhumda huzur bulamıyorum!
Bunu nasıl bulabilirim?
- Sevgili delikanlı.
Nereye gidersen git, yine kendinden ve günahlarından sorumlu olacaksın. Ama size söylediklerime dikkat edin:
Şeytan sana bütün iyilikleri yaptırır, hatta sana daha fazlasını da yaptırır, ama iki şeyi asla yaptırmaz.
Sadaka vermek istersen sana faydası olur.
Oruç tutmak ister misin? Sadece sizi yalnız bırakmakla kalmayacak, aynı zamanda size yardımcı da olacak.
Şeytan, bütün bu iyilikleri yapmanıza izin vermekle kalmıyor, aynı zamanda size yardım ediyor ki, sizi gurur ve kibre sürükleyebilsin.
İşte bu yüzden iki şeyi asla yapmanıza izin vermeyecektir:
- kalbin duasını söylemek:
"Efendimiz İsa Mesih, günahkâr olan bana merhamet eyle."
ve itiraf.
Çünkü tevazu her ikisinden de doğar.
Ve zillet, necisleri tüketen bir iştir.
Bu nedenle, ruhsal babamıza alçakgönüllülük ve itaat göstermeden kurtulamayız.
Ortodoks Kilisesi'nde.
Barış ve gerçek, deneyimsel mutluluklar bizimle olsun!
<>
SAINT PAISIO'DAN BİR ÇİFT KAHVE
ANCAK, kahve bile ruhsal savaşta bir silah olarak kullanılabilir. Çift...
"Bir fincan kahve -gerekirse iki- çok işe yarar, çünkü verdiği uyarımla tüm fiziksel sarhoşlukları, uyuşukluğu, felci ve açlığı anında giderir...
"İşte bu yüzden birileri bir çift kahveyle üst kata çıkıp dilek dileyerek şeytanla savaşabilecek."
(Manastır Adanması - Aziz Paisios, s.203, Sourotis Kutsal Manastırı tarafından yayınlanmıştır)
<>
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder